LEPRA TARİHİ

Çin’de MÖ 5000’lere kadar uzanan yazılı bazı belgelerde bu hastalıktan söz edilmektedir. MÖ 1130’da Çin’de yazılan Su-Ven adlı tıp kitabında hastalığın klinik tanımlamasının yapıldığını ülkemizde Lepra ile ilgili ilk özel monografiyi yazan Dr. Ethem utku ortaya koymaktadır. Yine Utku’ya göre MÖ 1400’lere kadar uzanan Rig Veda, Atarv Veda, Manu Smiriti adlı Hint din kitaplarında söz edilen ve “Kuşta” adı verilen hastalığa ilişkin konulan sosyla kurallar, bu hastalığın lepra olabileceğini düşündürmektedir. Bugün Hint dilinde de lepra hastalığının adının “kosta” ya da “kasta” olarak geçmesi bunu kanıtlayan önemli verilerden birisi olarak kabul edilmektedir.
Lepranın Orta Asya’nın en eski kavimlerden birisi olan İskit’lerde mevcut  olduğu ve İran yolu ile Anadolu, Irak ve Arabistan’a taşındığı kabul edilmektedir. Pers’lerin “Averta” adlı kutsal kitaplarında geçen “pigasos” adlı hastalığın da tanımı lepraya uymaktadır. İran’da bugün kullanılan dilde lepraya “pisege” denilmektedir.  MÖ 2500’lerde yazılan Hintli bir ozanın eserinde “Lepralılar saklansın ve uyuz köpeklele çöplüklerde yaşasın, onları şehirlerden taşlarla kovalamak lazımdır. Vücutları pisliklerle kaplanmalı, Allah’ın nehirleri kadavralarını kusmalıdır” denildiği ifade edilmektedir.
Dr. Utku’ya göre Kuşitlerden gelen ve korsanlık ile ticaret yapan Fenike’liler, bütün Asya, Avrupa ve Afriaka sahil ve içlerinde koloniler kurdular, Akdeniz’i Fenike gölü haline getirdiler. Lepra bu kavmin ulusal hastalığı idi. “Morbus Phenicicus” denilen hastalığı da her gittikleri yere taşıdılar. Birçokları kolonilerde evlendi, yerleşti ve leprayı da oralara yerleştirmiş oldu. Ancak bu isimle “frengi” hastalığının da anıldığı, aynı öykünün benzer bir şekilde frengi için ifade edildiği unutulmamalıdır.
Littré tarafından tercüme edilen ve tababetin babası olarak anılan Hipokrat’ın  “Corpus Hippocraticum” adlı yapıtının 5. Cildinde yer alan “leuce” sözcüğünün leprayı kast ettiği kabul edilmektedir. Hipokrat’a göre bu hastalığa yakalananlar şehir dışına atılmaktaydı. Avrupa kökenli kaynaklarda Mısır’lı tarihçi Manethon kaynak gösterilerek belirtildiğine göre MÖ 300’de Mısır’da 80  bin kadar cüzzamlı vardı.
Yunan kültüründe ikinci yüzyılın ilk yarısı ile üçüncü yüzyılda şifa bekleyenlerin büyük önem verdiği “Asklepion Kültü” hristiyanlıkla beraber kuvvetlenmiştir. Burada cüzzamlıların arınacağı kabul edilmiştir. Aynı dönemde hem filozoflar, hem de hekimler cüzzamla ilgilenmişlerdir. Aristotales (MÖ 384-322) ve Galenos (MS 131-200) da yapıtlarında lepradan söz etmişler ve bu hastalığın tarifini yapmışlardır.
Asya, Avrupa, Afrika dışında dünyanın diğer yerlerine cüzzamın yayılışı daha sonraki tarihlere uzanmaktadır.  Amerika’ya lepranın yeni dünyanın keşfi sırasında İspanyol ve Portekizlilerce götürüldüğü belirtilmektedir. Bu kıtada görülen ilk olgunun 1543 yılında kolombiya’da görüldüğü, lepranın burada yayımasının asıl nedeni olarak da siyah köleleirn Amerika’ya kitleler halinde getirilmesi olduğu vurgulanmaktadır. Kanada’da enfeksiyonun ilk kez 1758’de saptandığı bilinmektedir. Okyanusya’ya ise hastalığın XIX. yüzyılın sonlarında girdiği, Havai ve Sandviç adalarına hastalığın 1848’de bir Çinli tarafından götürüldüğü belirtilmektedir. Eldeki verilere göre Yeni Kaledonya’da ilk hastanın gitmesinden sonraki 10 yıl içinde toplumun yarısına lepra bulaşmıştır. Aynı kayıtlara göre Loyalty Adası’nda 1909 yılında nüfusun %35’inde lepra bulunmaktadır.
Kaynakça
Uz. Dr. Mustafa Sütlaş, 2002: "Başlangıcından Bugüne Lepra Tarihi" T Klin Tıp Etiği-Hukuk Tarihi, 10